31 Temmuz 2024 Çarşamba

Nereden başlamalı?


 Sen biliyor musun mesela nereden başlamalı?

Bazen insanın hayatında çok iyi olacağını bildiği ama bir türlü adım atmaya hevesi gelemeyen alanlar vardır. Ben aslında oraya adım attığımda sıçıp batırırım diye korkmuyorum. Çok da başarılı olacağımdan adım gibi eminim. Sadece bir türlü adım atamıyorum. Kendi kendini imha eden notlar gibi düşünelim. Bu hevesler de 5 saniye içinde kendini imha ediyor. 

Yine iki iş arası dönemimde içimdeki müthiş yazma isteğine bu kez karşılık verip bloga bir iki kelam karalamaya karar verdim. Biz yaşlılar, zamanında blog yazardık. Artık yazmak ya da okumak gibi oldschool aktiviteler para etmiyor canlar. O sebepledir ki şu an daha çok ilgimi çekiyor yazmak ve okumak.

Şimdi planımızı programımızı yapıyoruz ve bundan sonraki aşamada iş güçle beraber bu yazma işine nasıl daha fazla zaman ayırırız bakıyoruz. Ben cevabı biliyorum tabiki: Yazarak :D  

Güncel durum hakkında bir özet geçeyim. Burası da iyice günlüğe döner böylece. Let it be diyor ve konuya giriyorum. Çok uzun yıllardır görmediğimiz kadar sıcak bir yaz geçiyor. Köpeklerin katline izin veren yasanın meclisten geçişi hikayesi, son seçimden sonra içimize ılıyan azıcık heves ve yaşam umudunu da alıp götürdü. Güncel olarak cehennemvari bir ülke gündemi yaşanıyor. Bireysel olarak TR'de kalan vizyon sahibi karakterler olarak hayatımızı "boşverebilme" kabiliyetimize borçluyuz. Dünyanın herhangi bir ülkesinin herhangi bir durumuna kayıtsız kalıyor gibi kalbimizi resetleyerek günlük yaşantımıza devam edecek enerjiyi kendimizde buluyoruz.

İnsan ilişkilerine gelince iyice yavanlaştı. Kimsenin dostluk, erdem, dürüstlük, sadakat gibi kavramları umursadığı yok. Bu kavramlar, günün koşturmacası içinde hafife alınır hatta aşağılanır oldu. Mahallede kaldı ve biz beyaz yakalılar başarmak için her yolun mübah olduğu sanal hayatlarımızın ve sanal oyunlarımızın içine hapsolduk. Bunların içinden çıkmak için de birçok paralar ödeyerek yoga kamplarına, nefes egzersizlerine, doğaya dönüşlere falan katılıyoruz. com'oon.

Bunların her birini de bayıla bayıla yapabilir kendimi de ikna edebilirim. Sonuçta herkes istediği gibi yaşıyor. Bugün eleştiresim gelmişse demek..

26 Ocak 2023 Perşembe

Ne sanıyoruz ki?

Hayatın kendimize olan bir yolculuk olduğunu bile bile nasıl hırpalıyoruz kendimizi ve başkalarını. Aslında sinyaller çok anlaşılır. Çok basit mesajlar bile bize gerçekleri veriyor. İnanmamayı seçip ıstırabımızı uzatıyoruz genelde.

Neyi mi kastediyorum? Örneklendireyim. Mesela yaptığınız işle ilgili, doğru olmadığını bildiğiniz bir şey var. Müdahale ederseniz düzelebilir ya da düzelemez. Sonuç olarak bir eyleme geçme halidir ve olumlu, olumsuz sonuçları olur. Bunun yerine siz; o konu sizin müdahale alanınız olmasına rağmen; hem müdahale etmiyor, hem de sorunun varlığından haberdar olduğunuzu ama bir türlü düzelemeyeceğini sağda solda dile getirip duruyorsunuz. Bunu yaparken de müdahalenin sizin tarafından değil, sorunu sahiplenmesi gereken başkaları tarafından yapılması gerekliliğini manipülasyon yöntemi ile sağa sola empoze ediyorsunuz. Sonra bu yanlışlık, sonuç olarak sizin düzeltmeniz gereken bir yanlış olmasından mütevellit, ne kadar siz onu yok saysanız da, dönüyor dolaşıyor sizin işinize ve sizin ayağınıza dolanıyor. Sonra şanslıysanız sizi aydınlatan, yol gösteren bir lider size diyor ki " peki nasıl bu hale gelmezdi?", "sence gerçekten bu konu başka türlü çözülemez miydi?"... Öz sorgulamada artık çok geç kaldığınız bir noktada fark ediyorsunuz ki söyleneceğinize işi elinize alsanız bunu yaşamazdınız. Sorunlarınızı sahiplenin. 

Buradan varacağım bir yer yok. Sorunları görmek, onları sahiplenmek, müdahale edebileceklerime etmek, edemediklerime üzülmekle geçiyor günlerim.

Sevgiler 

17 Ekim 2016 Pazartesi

Yağmur

Kış gelince bol okuyan, evcilleşen, mahsunlaşan tiplerden misiniz? Ben öyleyim... Tam anlamıyla evcil denemez belki ama kesin kışın daha çok okuyorum ve daha çok film seyrediyorum. Ruh halimizin havanın sıcaklığıyla ve hatta güneşle bağlantılı olması çok acayip, bi o kadar da tatlı...

Elif şafak Havva'nın 3 kızı okuyorum şu ara. Kendimi kapayıp gunlerce okuyabilirim bu havada. Kış enteliyim ben demek ki. Bunu da belirttiysem şimdi çalışmaya dönmeliyim, bütçe zamanı geldi çattı, hayde bre


27 Şubat 2016 Cumartesi

Büyümesek be!




Ece Temelkuran'in Devir kitabini bitirdim bu hafta. Oyle her uzun kitapta yaptigim gibi uzun uzun surunduremedim. Ali ile Ayse'nin cocuk ama akilli gozlerinden devrim'i, orgutlenmeyi, darbeyi ve her seyin ortasinda umudunu yitirmeden cabalamayi gorup, devamina hasret uyudum. Sonunda bitirdim. Icime dokunan zamanlar, yapilamayanlar. Istese de gene olsa gene yapilamayacaklar... En cok sevdigim tarafi anlatimi oldu. Bir Ali oldum, bir Ayse...

Arkasindan bi Mahir Unsal Eris patlattim. Oldugu Kadar Guzeldik... 2 gunde akti gitti. Ruh halimi dusurdu biraz ama tatli tatli hikayeler. En cok ask acisini unutmak icin bir dugune rastgele katilip kendini "Feridun" sanan akrabalar arasinda bilmedigi aile baglarini bir gece yasayip iyilesen Feridun'u sevdim. Feridun oldu o...

Simdi Bangir Bangir Ferdi Caliyor Evde...ye basliyorum. Bakalim bu nasil gidecek. Tuyaptan dost onerisiyle aldigim bu kitaplara bayildim.

Biraz da nostaljigim bugun... Mezunlar dernegi kahvaltisina katildim... En az 8 senedir gormedigim hocalarim, ayni siralari paylasan arkadaslarim ve artik orada olmayan eski okulumuzun kendine has anilari... Istanbul'un en guzel zamanlari.

Yas alsak da buyumesek be! Buyumesek ulan!

30 Kasım 2015 Pazartesi

3, 2, 1...



Mavi gri serinligin icinde,  ruzgar dusuncelerime eslik ederken gokyuzune bakiyorum. Insanin hossedebilecegi onca duygular cesidi icinde her birini zararsizca hayal edebilmenin luksunu yasiyorum. Bu sabah ayazinda pismanlik da vurabilir yuzune, ozgurluk de, yalnizlik da delebilir yuregini, cosku da sektirebilir adimlarini... Bu sabah ayazinda kimsen O'sundur. Oyunlar gunes dogunca baslar!