13 Haziran 2014 Cuma

Çık bunalimdan yaz geldi!

Bazen icine girdigin sıkıntılı ruh hali seni yorar, anlarsin neyin seni kastigini, sen! Dusuncelerin! De bi sey yapamazsin. Aynen devam edersin hayatina! Keske sinirlerini yatistiracak bi sey olsa! Oyle zamanlarda inanc da iyi bir ilac ask da! İyi ki hayatimdakilere sahibim! Bunu dusunup, kaybetmis olabileceklerini bugun de kaybetmedigine seviniyorsan, hayatindakilerin kiymetini daha iyi anlarsin.

Gozlerim kalabaliga bakiyor ama gordugum iki kisi!

11 Haziran 2014 Çarşamba

Kızım ört üstünü ört... Sıkı giydir... İnce çıkarmışsın çocuğu... O ne üstündeki senin? ... Saane ooolm


Engel olamıyoruz yolda yürürken bile müdahale etmeden! Dün bir teyze "ay kızım çok örtmüşssün onun üstünü" diye seslendi ta karşı kaldırımdan! Ula sanane teyze, esiyodu örttüm üstünü sonra da oynuyo çocuk almadım elinden penye battaniyeyi.. Bugün de iki adım ötemizde Tütü halaya gidiyoruz, güneş var, bi teyze yine karşı kaldırımdan "aman yavrum çok tatlı maşallah ama güneş geliyo ona ört onu ört ayyyy" . İki dakika güneş görmesin mi bu çocuk sabahın 11'inde? Ayrıca müdahale etmesen ölür müsün?

 Türk kafası üzerine birçok kez yazdım! Biz dayanamayız, yaradılıştan gelen bir dürtümüz var, karşı kaldırımdan yürüyen birine " o tip ne ya!" Diyo musun? Diyosun. Türksün sen! Yoj avrupai insanım ben, yok ben yüzümü batıya döndüm, 15tane ülke gezdim falan hikaye. Hamuruna eklenmiş bi kere, karışmadan didiklemeden duramazsın. Eeen rahatım diyen kadın: sevgilinin facebook şifresini biliyorsan eğer "ben ona o kadar güveniyorum ki facebook şifresi var zaten bende ama bakmaya ihtiyaç duymuyorum, özel bir alan orası, ben de onun yerinde olsam bıy bıy bıy bıy" yeme beni bacım! İlla ki mesajlarını milattan öncesine kadar kontrol etmişsindir, bi şey bulamamışsındır, ondan bu rahatlık!

Keşke oğlumu bu kalıplardan uzak yetiştirebilsem ama ben de Türk'üm illaki bık bık edicem karışıcam, sorucam, hiç bi şey yapmazsam laf sokucam! Valla oğlum için üzülüyorum şimdiden, ne kadar rahatsız olsak da bu huydan suydan, illaki yapıcaz bunları ve o da yolda yürürken gördüğü bi çocuk için "şekle bak lan!" Deyip arkadaşlarıyla gülecek. Keşke herkes herkesi olduğu gibi kabul edebilse, savaşmayıp sevişsek hep.

Bütün dünyaaa buna inansaaa biiir inansaaa.... Yağmur yağacak galiba.

9 Haziran 2014 Pazartesi

Heppi


Hayat bana guzel! En sansli zamanlarimi gecirdigimden eminim, yarin ise basladigimda oglickuyla yaptigimiz bu yuruyusleri o kadar ozleyecegim ki! Ustelik buyuyecek ve yeterince buyudugunde eskisinden daha az sevimli olacak 😊 

Bisikletler, patenler, icilen kahveler, yapilab sohbetler. Hayatta tadilasi, gorulesi, okunasi, izlenesi oyle cok sey var ki!

Su an oglumun ruzgar yuzune vurdukca ciglik atmasi ve eglenmesi gunumu o kadar guzellestirdi ki, mutlu olmamak elimde degil!


8 Haziran 2014 Pazar

Oglan bizim, kiz bizim!

Guzel insanlarin yaptiklari her seyden buyuk zevk aliyor insan. Evine gittiginde senin orada olmandan buyuk zevk alan ev sahibiyle vakit gecirmek cok keyifli ya da evine geldiginde senin herhangi bir kusurunu aramadan sadece seninle mutlu bir ani paylasmak, anilar biriktirmek isteyen insanlara hazirlanmak da keyif, onlarla gecirilen vakit de... Beklentisiz, tasasiz, obsesyonsuz insanlarla takilmak. Gamsiz, kedersiz huzurlu bir hayatin, en cok da saglikli psikolojinin anahtari. Hastaliklarin bir cogu strese bagli klisesini yinelememe gerek yok sanirim, oylesine bir hayat ki zaman mevhumunu kavrayip sindirebilmek mumkun degil. Ben kuantum fiziginden falan anlamam, dolayisiyla hayatta bircok seyin cevabini bulmakla ilgilenmiyorum. Felsefedense sosyoloji benim icin daha gecerli. Dolayisiyla ister "sığ" de ister "basit" sorgulayarak ve arastirarak bir omur gecirmek cok isterdim ama bircok seye oldugu gibi buna da tahammulum yetmez. Ben incelemeyi ve cikarim yapmayi, az bilgiyle sohbet kurup guzel vakit gecirmeyi yegliyorum. Sanirim sosyalist devrimcilerdense hippi kafasi bana daha uygun :) ye, ic, guzel vakit gecir. Savasma, sevis! Hihimm.

Buraya nereden geldik peki? İki haftalik mukemmel bir dugun maratonundan. Bana bunlari dusunduren sey: guzel insanlarin dugunleri de guzel oluyor, misafirlikleri de, agirlamalari da agirlanmalari da... Bu iki hafta suresince oyle guzel anilar gozlerimin onunden gecti, uzerlerine oyle guzel katlar cikildi ki, her zamanki gibi "dahasini istiyorum, hemen planlar yapmaliyiz, mutlu olmaliyiz, Allah'im ne guzeliz! Cok daha guzellerini de hakediyoruz" gazina geldim. İnsanin yakin dostlari guzel olunca kendini guzel hissediyor, kendinin aynasi olurmus ya cevresindeki insanlar, sahipleniyor, gurur duyuyor. 

Ama iyi eglendik!


4 Haziran 2014 Çarşamba

Oku oku adam ol!

Bestseller'lar hakkında diyeceklerim var! Hangisini okusam ezelden beridir en büyük hayalim ve mutlaka bir gün gerçekleştireceğim "kitap yazmak" eylemi bana : "ulan ben de yazabilirim, bu çok da yaratıcı olmayan yüzeysel bir hikaye" duygusu veriyor ve gaza getiriyor. Ne zaman klasikleşmiş, kült ya da kurgu olarak sarmal ötesi kitaplar okusam : " sanırım beynim küçük benim, ben daha adamın kurgusunu tam çözemedim, bi de bu tarz başarılı bir eseri kendim yazmak mı? Waaaay out of my league!"


Sarah Jio'yu daha önce de bi kaç günde okumuştum ama 2 günle bu kitap " en hızlı okuduğum kitap" sınıfında altın madalya kazandı. Şimdi bu çerez nitelikli, akıcı, insana film izliyormuş havası veren ve kesinlikle devamını merak ettiren tatlı kitabı okumak beni "hımm çok entellektüelim, bakın gözlüklerim piercingim ve dövmemle kulaklıklarımı takar köşemde nietzsche'mi omurum" havası vermediği kesin. Tam bir " uzanmışım kumsala, biraz da çilek erik dişleyim de 2 sayfa daha okuyayım, ah tatlı rüzgar" modu kitabı.

İçerik hakkında spoiler vermek istemiyorum ama anne olduğum için beni ekstra meraklandırmış da olabilir, zira yıllar önce kaybolan bir çocuğu araştıran bir gazetecinin olayı çözerken bir yandan sarsılan evliliğini de çözümlemesiyle gelişen olaylar dizisi denebilir içerik için.

Kitabın isminin de mayıs ayında görülen bir kar fırtınası sonrası yazar tarafından öğrenilmesiyle bu tabirin zamansız soğukları adlandırılmak için verilen bir ad olduğunu öğreniyoruz, ki benim hoşuma gitti bana sanki bol bol evde oturup cam kenarında böğürtlen yiyebildiğin sicak bir kış mevsiminden bahsediliyor havası veriyor (çok mu oburum:)

Bu kitabın ardından tabi yine bir fifty shades of grey denemem oldu. Bu sefer kitaba daldım. Bu kitabı ne zaman elime alsam 25-30 sayfada "what's the big deal maaan!" Havasına giriyorum (kitabı ingilizce okuyorum ya havaya giriyorum:)) 


Bu kitabın orijinal dilinde okunması taraftarıyım. Herkes tarafından da okunmamalı, bu kitabı kaldıramayacak olan milyonlar yaşıyor bu ülkede. Tabiki ben de "işin içine sex katarsan çok satar! Garanti bir kitap yazmış" fikrine katılıyorum, başarısının bununla alakalı olduğuna da tabi ki inanıyorum, ancak kitabın milyonları çekmesinin sebebi de doğal anlatımı bence. Gerçekten bir üniversiteli kızın yerine heyecanlanıp kendinizi Chrisrian Grey'in suitinde, helikopterinde buluyorsunuz. 

Neden orijinal okunmalı? Şöyle söyliyeyim: bana her zaman dublaj da eğreti gelmiştir, bunun yanında dirty talk olayı bence türkçeye yakışan bir şey değil ve " I don't make love, i fuck! Hard!" cümlesinin türkçe çevirisini okumanın bana aynı etkiyi vereceğini sanmam. Türkçe konuşan bir Christian Grey hayal gücümü kısıtlar :)

Şimdi gelelim bu yüzeysel ama milyonlara ulaşmış kitapları neden okuduğuma; dünyada okuyacak o kadar çok kitap, o kadar çok başarılı insan, o kadar çok öğrenilmeyi bekleyen hikaye, o kadar çok duygu var ki. Bunlara bir de izlenmesi gereken yüzlerce film eklenince, bir yerden başlamalı insan ve bu kitaplar yukarda da söylediğim gibi benim "ulan ben de yazabilirim aslında!" Cesaretimi artırıyor, daha çok okumak için gaza getiriyor!

Kocaman bir kütüphanem olsun istiyorum, kışları içinde kaybolayım!