Beni en cok korkutan sey sanirim. Daha iyi yazabilmeyi ummak icin daha cok okuyor olmak gerekiyor. Daha cok okuyabilmek icin zaman gerekiyor. Zamanim yok mu benim? Var! Hem de nasil. Dans programlari izlemek yerine kitap okumak nasil fikir?
İsyerinde rutin gunlerden biri, tek olaganustu sey, masamda yalnizca cay yerine bir bardak cay ve bir kupa kahve olmasi, ikisi de sicak... Kulagimda kulakligim, yil sonu gelmis. Yine bir yil sonu, bir onceki daha dun degil evelsi gundu...Evelsi diye bir kelime var mi? Neyse.
Kahvemi icmeye karar verip, cayi sogumaya terk ediyorum. Gelecegimin neye benzeyecegini dusunurken pasparlak, apaydinlik bir isiktan ve huzurdan baska hic bir sey kestiremiyorum. Bildigim tek sey varsa fiziksel olarak uzak kaldikca dostlarimi burada gordugumden daha cok dusunecek, daha cok arayip soracagim. Yarin bile ne olacagimi bilmezken boyle planlar yapmak
gercekten komik ama hayallerimi kurarken asla korkak olmamayi ogrenmeliyim. Yillarin benden aldigi tek sey bu! Dusunmeden yazabilsem?
Bizim karakteristik ozelligimiz onyargili olmaktir. Biz derken bizim milletten bahsediyorum, Turk olarak siniflanan insan toplulugu, sinirlari belli, kapasitesi belli, neleri yapamayacagi belli. Olumsuz toplumuz vesselam. Neyi yapacagimizi degil, neyi yapamayacagimizi dusunur, ona karar veririz ilk once. Tam tersi yetistirilen insanlara simarik gozuyle bakariz. Halbuki aksine, neye sahip olabilecegini bilen ve kendini seven insanlardir onlar. Bu kadar onyargili ve yetistirilme tarzi ne olursa olsun toplum etkisi yansitan bizler, tabiki dunya insani olabilmekte sikintilar yasiyoruz. Onu birak en kucuk yaratici cabamiz: 'bu ne lan puhahaha mal misin?' diyen-en yakin arkadas-in sozde akilliligini ve zekasini kanitlayan elestirisiyle son buluyor. Yazarken tereddut etme, 50 kere dusunme nedenim budur! Elestirilmekten korkmak. Yani elestiri de degil, dalga gecmek mevhumu var bizde...
Gecenlerde tvde bir program izlerken sordum 'ya bu insanlar nasil cikiyor televizyona? Hic mi akrabasi yok, hic mi arkadasi yok bu adama 'ulan deli misin divane misin?' diyecek, hic mi arkadas grubu yok hayati boyunca dalga gececek?'. Sonra dusundum: ben de Turk toplumunun yetistirdigi bir birey, dunya insani olmaktan son derece uzak bir insanim. Ama tek ogrendigim sey, bunun kendini tekrarlayan negatif bir cikarim degil, aksine, bunlari beyin suzgecinden gecirmis ve kurtulabilecegine inanci sonsuz, kendinin farkinda, kibirsiz birinin tarafsiz tahlilleri olarak algilanmasi gerektigidir.
Baksana yolum uzun, bir cumle yazip arkasindan nasil anlasilmamasi gerektigini anlatiyorum. Durum vahim, durumumu vahim! Kahvemi de bitiremeden masamdan aldilar zaten. Hem caydan hem kahveden oldum. Acgozluluk konu disi olsa da kotu sey, yazin bi yere!
27 Aralık 2011 Salı
4 Aralık 2011 Pazar
Kelebekler gibi 1 2 3 ...
Hani bulutların üzerindeydik, hani süzülüyorduk martıların kanatlarında? Şimdi ne bu sinir Allah aşkına? Tanrılar aşkına? Kuru fasulye pilav aşkına (yanında da salatalık turşusu)?
Kendimdeki bu ani dengesizlikleri ben bile anlamıyorum ki birinin anlamasını bekliyim. Ama müdahale edilsin, dokunulsun, hakkında konuşulsun istemiyorum: "Oğlum bu ne sinir lan bi kendine gel" denmesini istemiyorum. Kimsenin bana "Neyin var?" demesini istemiyorum. Bi salın di mi? Sormayın ne var, cevabı "Bok var, yirsin?" olacak.Sonra da "kendine gel lan sinirlenme" diceksiniz.
Ya siz her şeyi yargılıyorsunuz, her şeyi eleştiriyorsunuz, kimse mutlu değil, kimse tatmin olmayı bilmiyor burda. Sanırım kimse hayatındaki kıymetli şeylerin, sevginin, bağlılığın, sadakatin, güzel şeylerin kıymetini bilmiyor. Kimse iletişim kurmayı bilmiyor, kimse içmeyi bilmiyor, kimse yaşamayı, mutlu olmayı bilmiyor. En kötüsü de ne biliyo musun? Kimse mutlu etmeyi bilmiyor! Mutlu etmeyi bilen adam, yanında durulası, hiç bırakmadan bir ömür geçirilesi adam.
Adamsın, buldum seni, sobe!
Kendimdeki bu ani dengesizlikleri ben bile anlamıyorum ki birinin anlamasını bekliyim. Ama müdahale edilsin, dokunulsun, hakkında konuşulsun istemiyorum: "Oğlum bu ne sinir lan bi kendine gel" denmesini istemiyorum. Kimsenin bana "Neyin var?" demesini istemiyorum. Bi salın di mi? Sormayın ne var, cevabı "Bok var, yirsin?" olacak.Sonra da "kendine gel lan sinirlenme" diceksiniz.
Ya siz her şeyi yargılıyorsunuz, her şeyi eleştiriyorsunuz, kimse mutlu değil, kimse tatmin olmayı bilmiyor burda. Sanırım kimse hayatındaki kıymetli şeylerin, sevginin, bağlılığın, sadakatin, güzel şeylerin kıymetini bilmiyor. Kimse iletişim kurmayı bilmiyor, kimse içmeyi bilmiyor, kimse yaşamayı, mutlu olmayı bilmiyor. En kötüsü de ne biliyo musun? Kimse mutlu etmeyi bilmiyor! Mutlu etmeyi bilen adam, yanında durulası, hiç bırakmadan bir ömür geçirilesi adam.
Adamsın, buldum seni, sobe!
24 Kasım 2011 Perşembe
Hoşgeldin Çiko
Evet artik hayatimizda bir kedicik var. Hasta küçümük bir kedicik... Adını Çiko koyduk, Buhran Abinin ağlak Çiko'suna ithafen. Zira kendisi hasta ve korkak bir kedi, sürekli de ağlak sesler çıkarıyor.
Şu an evde yalnız ve ne yaptığını merak ediyorum. Kendisinin evde bir odası var ve orada rahatça dışarıyı seyredebilir, isterse yastığının üzerinde uyuyabilir, isterse evin içinde gezebilir, yemek yiyebilir, kumuna malum işlem için uğrayıp, arkasına bile bakmadan uzaklaşabilir...Evin geri kalanında dolaşabilir her cama tırmanabilir. Umarım mutfağı karıştırmaz. Artık evin yeni bir miniği var ve umarım çok çabucak iyileşip çılgınnn bir kedicik olacak :) Fff nasıl uğraşıcaz bununla bilmem. Ama muhtemelen çoook güzel olacak çünkü Çiko çoookkk güzel :)
18 Kasım 2011 Cuma
Feslegenli makarna
!
Tum hayatimi yiyeceklerle tasvir edebilirim. Bugun Cikolata gibi olabilir mesela yada yolda yururken 'cilekli dondurma gibi kiz' gorebilirim. Karamelimm, bal kaymagim diye sevebilirim sevgilimi askimi.
Sonra bamya kafali insanlar olabilir cevremde, ispanak gibi ustesinden gelirim her seyin! Uzum uzum bakabilirim huzunlenince.
Bazen de zeytin zeytin bakar, pur dikkat dinlerim.
Jole kafasi yasarim bazen. Kimi zaman kivi kaplar icimi, boyle tatli mi aci mi bilmedigim. Oyle zamanlarda muz gibi dostlarim vardir benim, hemen bastirirlar icimdeki kiviligi.
Kimi zaman pilavlarima fasulye, nohut olurlar; hayatima karisirlar. Kimi zaman da yogurtlu semiz salatasi, yandan mudahale... Herkes sevmez ama ben taparim. Damak zevki iste.
Ama benim vazgecemedigim patlican ezmem, ah sutle karmislar seni, yaninda rakinla, mezenle sanki ana yemek sensin hayatimin merkezisin.
Bugun hayatim feslegenli makarna! Cok seversin hani ama makarnadir en nihayetinde, o kadar para verdin diye uzulursun disarida yersen. Ama evde de boyle olmaz bu meret!
Guzeldir ama fasilli raki sofrasina benzer mi? Benzemez! Yaz gelse de ilik ruzgarlara karsi pasta kessek... Patlican ezmesine doysak, catal catal yetmese de kasik kasik yesek, ekmek bansak...
Tum hayatimi yiyeceklerle tasvir edebilirim. Bugun Cikolata gibi olabilir mesela yada yolda yururken 'cilekli dondurma gibi kiz' gorebilirim. Karamelimm, bal kaymagim diye sevebilirim sevgilimi askimi.
Sonra bamya kafali insanlar olabilir cevremde, ispanak gibi ustesinden gelirim her seyin! Uzum uzum bakabilirim huzunlenince.
Bazen de zeytin zeytin bakar, pur dikkat dinlerim.
Jole kafasi yasarim bazen. Kimi zaman kivi kaplar icimi, boyle tatli mi aci mi bilmedigim. Oyle zamanlarda muz gibi dostlarim vardir benim, hemen bastirirlar icimdeki kiviligi.
Kimi zaman pilavlarima fasulye, nohut olurlar; hayatima karisirlar. Kimi zaman da yogurtlu semiz salatasi, yandan mudahale... Herkes sevmez ama ben taparim. Damak zevki iste.
Ama benim vazgecemedigim patlican ezmem, ah sutle karmislar seni, yaninda rakinla, mezenle sanki ana yemek sensin hayatimin merkezisin.
Bugun hayatim feslegenli makarna! Cok seversin hani ama makarnadir en nihayetinde, o kadar para verdin diye uzulursun disarida yersen. Ama evde de boyle olmaz bu meret!
Guzeldir ama fasilli raki sofrasina benzer mi? Benzemez! Yaz gelse de ilik ruzgarlara karsi pasta kessek... Patlican ezmesine doysak, catal catal yetmese de kasik kasik yesek, ekmek bansak...
5 Kasım 2011 Cumartesi
Sobanin ozlenen sicakligi
Dogalgaz, sobanin yerini alabilir mi? Bence alamaz! Nasil ki gunesli gunler insani mutlu eder ama kisin da sevdigimiz bir kokusu vardir, battaniye altinda ihlamur elimizde film izlerken keyfini surdugumuz. Yaza benzemeyen. İste bence soba ile dogalgaz bambaska seyler: he sen yakar misin diye sorsaniz hayatta ugrasmam. Ama hazir yakilmisi varsa hemmen yanasir, ellerimi surtusturup yanina yumulurim. Sonra da icimdeki 50 yasinda Burcu Teyze konusur: aah sobanin yeri baska, mandalina kabuklarini atardik da miss gibi kokardi, aah kestane keser uzerine atatdik. Zamaninda sohbet vardi, muhabbet vardi, ahbab ziyaretleri vardi.. Aaah ah! Der, ic gecirir, bir kac ani daha anlatir sobanin keyfini cikarirdi. Gramofon, kaset, plak gibi bu da bir nostaljik ani olarak kalacak kulturumuzun bir kosesinde. Ama soba guzeldir yaa, aah ahh...
3 Kasım 2011 Perşembe
Hayat Çok Garip
Her zaman mutlu olamıyoruz değil mi? Yani öyle bir düğme varsa ben hep basılı olmasını tercih ederim ama bu vampirlerin insanlığı kapama ve hiç bir şey hissetmeme düğmesi gibi bir şey değil (Vampire Diaries hayatımı etkiliyor sanırım, üst üste izlememem lazım). Tam da ne kadar uzun zamandır mutlu olduğumu düşünüp de "Allah'ım işler ne kadar iyi gidiyor" dediğim zamanlarda yakınımdaki insanların yaşadıkları kötü şeyler beni silkeliyor. Bugün unutulmaması gereken bir gün.
İnsanlık böyle bir şey işte... Ne kadar güzel şeyler yaşarsın ve bir anda dünya başına yıkılabilir. Ya da her şey dünyalar kötüsüyken, dipteyim sondayım diye takılır, ergen bunalımları içinde salya sümük boğulurken bir anda küçücük bir bakış insanı sadece yüzeye değil, Everest'in tepesine de çıkarabilir. Garip valıksın insan...
Unutulmaması gereken şeyler karakteri belirleyenler sanırım. Kendimle ilgili kızdıklarım, düzeltmeye çalıştıklarım ve düzeltemeyip beraber yaşamayı öğreneceklerim. Sanırım hayat boyu bitmeyecek yorucu bir terbiye süreci bu. Kimisi hiç takmaz "Yahu ben buyum, beni böyle kabul eden yanımda kalsın" der, çok da karizmatiktir, herkes de yanındadır bu kişinin. Ama gerçekten yanında değildir. Ben de yanındayım çünkü karizmatik o adam. Diyor ki "Arkadaş gelmezsen gelme, biz eğleneceğiz!" ünlem var bir kere cümlenin sonunda. Evet gerçekten eğlenecekler ve ben kaçıracağım der ve tıpış tıpış giderim peşinden. Ama bilirim ki bu bi meraktır, bir ilgidir. Ama bi de yanından ne yapsa ayrılmayacaklarım var. Ben de yanımdan ne yapsam ayrılmayacak insanlar istiyorum. Ama aynı zamanda yaptıklarımı terbiye ederek bu adamları da yanımda tutmaya çalışıyorum.
Ne garipsin hayat, bazen veriyorsun bazen alıyorsun da hiç bu halden memnun musun diye sormuyorsun ya... Gülünçsün de işine gelirse dediğin için meraktan tıpış tıpış peşindeyim. Çok karizmatiksin.
29 Eylül 2011 Perşembe
Sabır bazen çok yourcu...
Hayatımın belli dönemlerinde başlayan bu sinir harbi, yeni bir şey. Sadece 1-2 senedir var bu ruh hali... ve hayatımda bir şeyler güzel gittiğinde hiç problem olmamakla birlikte, azıcık bir sıkıntı olduğunda bunu beşle çarpıp bana yansıtabilme potansiyeline sahip bu sinir hücreleri...
Bense daha iyi bir insan olma hevesimle her gün kendime yeni telkinler veriyorum. Başarılı olmak istiyorum. Bu sadece profesyonel hayatta değil, aynı zamanda ailem ve sevdiklerimle olan ilişkilerimde, arkadaşlıklarımda, alışkanlıklarımda, hepsinde iyi olma isteği içimi kemirir oldu...Bunun için yaptığım planlar güzel ama hangi icraatlar yapıldı? Bunun için hala plan yapıyorum..
Bir de iyi olamayan, mutlu olamayan insanlar sardı etrafımı.Başkasının mutluluğuna sevinemeyen insan türünü ben anlamıyorum. Başkası mutsuz oldukça beslenen bu yaratık insan olamaz çünkü! Bunun adı profesyonellik ya da zeka değil. Benim dünyam o kadar küçük değil ve benim değerlerim bu kadar ucuz satılmaz! Benden uzak olmalarını dilemek ve buna çabalamaktan başka çarem yok!
Arkadaşlarımla geçirilen zamanlarımı özledim. Neden oradan oraya atlıyorum diye sorsam kendime, cevabı: "uzun zamandır yazmıyorsun, okumuyorsun, ruhunu ihmal ediyorsun, anlatacak çok şey var" olur. Biraz da kendimi dinlemeli, ruhumu şimartmalıyım! Etrafta çok ses var..,
Ama bana huzur veren tek ses senin sesin hayatımın rengi! Her günümün seninle başlayacağı zamanlara gün sayıyorum, ben seninle çook iyiyim!
Bense daha iyi bir insan olma hevesimle her gün kendime yeni telkinler veriyorum. Başarılı olmak istiyorum. Bu sadece profesyonel hayatta değil, aynı zamanda ailem ve sevdiklerimle olan ilişkilerimde, arkadaşlıklarımda, alışkanlıklarımda, hepsinde iyi olma isteği içimi kemirir oldu...Bunun için yaptığım planlar güzel ama hangi icraatlar yapıldı? Bunun için hala plan yapıyorum..
Bir de iyi olamayan, mutlu olamayan insanlar sardı etrafımı.Başkasının mutluluğuna sevinemeyen insan türünü ben anlamıyorum. Başkası mutsuz oldukça beslenen bu yaratık insan olamaz çünkü! Bunun adı profesyonellik ya da zeka değil. Benim dünyam o kadar küçük değil ve benim değerlerim bu kadar ucuz satılmaz! Benden uzak olmalarını dilemek ve buna çabalamaktan başka çarem yok!
Arkadaşlarımla geçirilen zamanlarımı özledim. Neden oradan oraya atlıyorum diye sorsam kendime, cevabı: "uzun zamandır yazmıyorsun, okumuyorsun, ruhunu ihmal ediyorsun, anlatacak çok şey var" olur. Biraz da kendimi dinlemeli, ruhumu şimartmalıyım! Etrafta çok ses var..,
Ama bana huzur veren tek ses senin sesin hayatımın rengi! Her günümün seninle başlayacağı zamanlara gün sayıyorum, ben seninle çook iyiyim!
26 Temmuz 2011 Salı
PARAYLA SAADET OLMAZMIŞ, PEEH!

Uzun zamandır dökmüyordum içimi, yine bir fırsat değerlendirmesi ile karşı karşıyayız, O Yeah! Buraya dökeyim içimi. Aksın yürüsün böyle kimse bilmeden, kendim olayım burda, hiç bir yerde olamadığım kadar mesela. Şimdi düşünüyorum nerede kendim olamıyorum ben? Kesinlikle işte kendim olamıyorum. Ya içimden canavar çıkıyor, ya yalancı. İş dünyası ne garip, ne kadar profesyonelsen yalanda, o kadar başarılı oluyorsun. Bir de senelerce yalan söylemeyin diye öğretti annelerimiz. Yanlış eğitiyoruz işte çocukları. Bence anneler çocuklarına en küçük yaşlarında yalan söylemeyi öğretmeye başlamalı ki mutlu olalım şu hayat koşturmacasında. He mutlu olmak için gereken şey ne? Tabi ki para! Parayla saadet olmaz diye halt etmiş, tamam aşk, sevgi, bağlılık, dostluk önemli, zaten benim para dedim piyangodan bi anda trilyonlar çıksın da kendimi şaşırayım değil ki, geçinecek ayda en az 1-2 defa dışarda yiyecek, rahatça alışveriş yapacak ve senede 2 tatile gidebilecek kadar para. Bence bu kadarı saadeti sağlayabilir. Fazlası şaşırtıyor, azı kanırtıyorsa komünizm güzel bi şey olmalı :) Yok di mi öyle bi şey? Evet yok. Sosyalizm daha güzel ama o da yok zaten. Neyse benim Ütopya'mda insanlar da bu akdar ilkel değil zaten.
İlkel demişken gerçekten ne kadar ilkeliz ya. Bir insan başka bir insanı öldürebiliyor, hala. Bunda kendini haklı bulabiliyor. Bencillik yüzünden hayatımız birbirine geçmiş, heerkes birbirinin kuyusunu kazıyor. Ya ne garip ırk şu insanoğlu, ulan herkes mutlu olabilecekken çok küçük bir yüzdesi mutlu mesut yaşıyor, ölüyor, diğerleri onlar mesut olsun diye koşaaaa kooşa çalışıyor, vay arkadaş!
Neyse ayrıca da zenginin malı züürdün çenesini yorar. Neyse ki bende onca para olmadığından onca dert de yok. Tek derdim aşk. Aşkıma kavuşmak. Uzaklarda nefes aldığını bilmek ama zamanın geçmesini her gece onunla yatıp, heer sabah onunla kalkacağım zamanı hasreet ve de nemli gözlerle beklemek. Aşık olmak dünyadaki en güzel şey. Ama bak, para olmadan evlenemiyorsun bile :)
24 Mart 2011 Perşembe
L'Amour Pur

Un peu plus proche un peu plus loin...
Fon'da ne olursa olsun iliklerine kadar aşık, iliklerine kadar O'nunla dolu olabildiğin zaman ne kadar da mutlusun. Aradığını bulmuşsun. Ne kadar süreceğini umursamadan yaşadığın sonsuz mutluluğun tadını çıkarıyosun. Sonra yaşadığın sonsuz hasretin...
Sonrası nereye giderse gitsin dünya o kadar da büyük değil, inanmak istiyosun. Dünya küçük. Elbet yollar kesişecek ama buna katlanabilmek. Orda daha da düşünmek gerektiğini düşünüyorsanız. Ben düşünmüyorum..
sadece özlüyorum...
...
dans ma rue y'a des gens qui s'promènent,
j'les entends chuchoter et dans la nuit
quand j'm'endore bercée par une rengaine,
j'suis soudain réveillée par des cris,
des coups de sifflet, des pas qui trainent
qui vont qui viennent,
puis le silence qui me fait froid dans tout le coeur....
3 Şubat 2011 Perşembe
Love is good...

Fiziksel yitim ruhsal yitimden 38 kat daha iyidir. ben kesinlikle tercih ederim. Seneler geçiyor bana mısın demeden. Hayatlara kimler girip çıkıyor da, ne dostlar ediniyor insan. Sonra ne kazıklar yiyor o dostlardan. Sonra ne kadar anlayışlı davranıyor. Sonra ne güzel can oluyor insan, kan oluyor da bir anda tek bir söz, tek bir çıkar, belki tek bir fikir değiştiriyor insanların hayatlarını. Sonra adımlar ne de farklı yönlere atılıyor da hatalar değişiyor. aman da aman...
Bugün canım sıkkın. Hem de ne sıkkın...
Ey insanı bu dünyaya bırakıp da sonra türlü şebeklikler, sonra türlü şamatalar, sonra türlü eziyetler, türlü günahlar, sevaplar, güzellikler, mutluluklar, coşkunluklar hazlar ve acılar yaşatan eyy yüce varlık: Ne diye az zaman kavramı olmaz ya. Töbe isyan değil de, acı be hacı..
Hoy gidin de garibanım...
Ne güzel kokular geliyor burnuma, soğuk soğuk, ıslak ve soğuk kokuyo gelecek...
Anne ben aşık oldum!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)