Hayatınızda her yeni yılı yeni bir başlangıca, bambaşka bir hayata geçiş olarak yorumladığınız olur mu? Benim için her yeniyıl aynı heyecan, sanki havai fişekler çakacak ve herkes beni tebrik edecek, sanki bu yıl Oscar benim olacak, sanki...
Aralık'ta doğmuş olmamın da bunda etkisi var bence. Sonuçta bütün bir yılın en özel zamanı doğum günüm. O gün sadece bana özel ve herkes varlığımı tebrik ediyor, hayatlarında olduğum için teşekkür ediyorlar. Biraz özel hissetmek hakkım. İşte bununla birlikte 10 gün sonra da yeni yıla gireceğimi düşününce iyice gaza geliyorum: "Bu yıl benim yılım olacak! Her şey eskisinden bin kat iyi olacak hissediyorum " replikleriyle geçen bir koca ay Aralık benim için. Bu gazın sönmesi çok uzun sürmüyor tabi, sabırsızlığım da eklenince Ocak ayının 10'u gelmiş hala aybaşında hesap sıfırlanıyor, yine kredi kartları, yine piyango falan vurmamış; gezegenimize dönüş yapıp hayatıma yine aynı mutlulukla devam ediyorum.
İşte tüm bu duygu geçişlerinin etkisi biraz da kış ayı bence. Şimdi yeni yıla yazın girdiğimizi düşünsenize? Kış, tamamen kendini dinleme, geliştirme ayı. Yaz ise daha çok gezme, eğlenme ve dinlenme zamanı. Kış boyunca biriktirdiklerimizi harcama zamanı belki... Yeni yıla yazın giren ülkeler var, deniz kenarlarında fenerler ve kumsal ateşli partilerle kutluyorlar yeni yılı.Tamam yine çok eğlenceli olurdu ama bence o zaman kış boyu çok sönük geçerdi. Yani şöyle bir düşününce; yaz demek zaten eğlence demek, kış ise evde patiklerini giymiş, mısır patlaklı sevdiğine sarılışmacalı, ellerini ovalaya ovalaya kalorifere koşmacalı bir zaman dilimiyken yeni yıl partileri kışa bir hareket ve parti havası katıyor. Yeni yıl da yazın olsaydı kışın hiç havası kalmazdı bence. Daha da uzun gelirdi herkese.
Bu yıl yeni yıldan ne bekliyorsunuz? Umut etmek çok zevkli, Ocak ayının ortasını görmeden sönecek bile olsa bu heyecanla yeni yılın mucizelerini beklemeyi öneriyorum herkese. Bu yıl bize zaten mucizeleriyle geliyor, belki bu yıl sizin de yılınız olur? Hayalleri unutmamak, masalları ve çocukluğu hiç bırakmadan mutlu olmak bu hayatı çekilir kılan en önemli yanlardan biri. Hayallerinizi ve beklentilerinizi hiç kaybetmeyin. Ki yalnızca hayaller olarak kalmayıp gerçekleşecek heyecanı bir gün bulabilsinler...
25 Kasım 2013 Pazartesi
22 Kasım 2013 Cuma
Pusetler dolusu bebekler var her yerde, hiçbiri senin ya da benim değil ...
Sanıyor musun ki sahip oldukların gerçekten sana ait? Hiçbir şeyi sahiplenemez hiçbir şey için "bu benim" diyemezsin. Hayat gün gelir en güzel şekilde alır elinden. Ister inanç de adına, ister isimlendir o inancı "hristiyanlık, Müslümanlık, budizm"ya da "şamanizm" adına... Ne dersen de, evren de, enerji de... Kabul etmen gereken tek şey sahip olduklarını er ya da geç kaybedeceğin gerçeği. Böyle bir evrende yaşıyorken yapabileceğin tek şey elindekilerin sadece emanet olduğunu kabullenmek ve yalnızca sevmek. Çünkü seversen hiç kaybetmezsin, döner dolaşır sevgiyi bulur. İşte ancak o zaman sahiplenebilirsin sevdiğini. Senin istediğin gibi olmasa da, hiçbir şey beklemeden sevebildiğinde artık yanına olmasına gerek kalmaz.
Büyüyüp de ergen olunca nasıl isyankar oluyor insan. Özgürüm ben! Bireyim! Rahat bırakın beni! Herkes bana karşı! En çok aklımızdan geçenler oluveriyor. Tüm dünya bir oluyor sanki mutsuzluğumuz için, melankolik müzikler, acı çeken insanlar daha yakın gelmeye başlıyor bize. Oysaki evimizin sıcaklığında ait olduğumuz yerde kalabiliriz. Anne babamızın dizi dibinde bir ömür. Hangimiz o sıcaklığı özlemiyor ki? Ama gerçekten hangimiz dönmek ister baba evine? Gerçek anlamda geriye dönmek, kısaca gerilemek değil midir bu? Halbuki hayata hep ilerlemek için çıkmadık mı? Böyle bir durumu kendimiz yaşamışken yarın bir gün sahip olduğumuz evlatların kendi ayakları üzerinde durma çabaları karşısında nasıl bencil davranabiliriz peki? Hiç bırakmasa, hiç uzaklaşmasa... Ya da benim onun için hayal ettiğim mesleğe sahip olsa, yanında benim ona yakıştırdınız bir eş olsa... Bu onun hayatı olur mu o zaman? Böyle şeyler için sanal bebek üretildi bi zaman, onlar daha başarılı hiç ayırmazsan yanından ne komut verirsen o olur.
Şimdi böyle bir çıkarıma hemfikir olabiliyorsanız elbet bir gün sahiplendiğiniz evladınızın da bir hayatı, sizden bağımsız bir geleceği, planları ve projeleri olacağına da şimdiden hazırlayın kendinizi! Bunları anlatma sebebim aslında hormonlu yoğunlukla hissettiklerim diyebiliriz. 9 ay öyle uzun bir zaman ki, sanki içimde büyüyen hayat benimin, hiç gitmesinmiş, canım kanım olup beni hiç bırakmasının gibi sahiplenesin geliyor. Bu durum "annelik" olarak adlandırılıp ilerde; "50 yaşına da gelsen annen için çocuk kalırsın" klişesine dönüşür. Çok tehlikeli bir bağ, yani mükemmel ama çok dikkatli olunası. Insan hayatında bu kadar kıymetli bir şeye sahip olunca "myyy preciousssss" diye pamuklara sarıp saklamak isteyebilir. Çocuk gelişimi zor zanaat zira, hem sonunda nasıl yetiştirirsen yetiştir bir birey olacak. Aynı ailede yetişen çocuklardan birinin başarılı bir avukat bir diğerinin katil olabilmesi gibi, hayat bize nasıl bir plan hazırladıysa elimizden geldiğince uyum sağlayacağız ama eninde sonunda, büyük Türk düşünürü Demet Akalın'ın dediği gibi: olaaacaaak, olacak!
Kafamda deli sorulaaar ...
21 Kasım 2013 Perşembe
Bugün Behiç AK günüm.
Güne kahvaltı sırası güzel bir belgeselle başladım. Behiç AK'ın kendi kitaplarının hikayesini anlattığı bir belgesel, en sevdiğim belgesel kanalında...
Ses tonundan huzur veren, hikaye anlatmayı, insanları etkilemeyi bilen insanlara bayılıyorum. Ben konuşmaya başladığımda, anlatmak istediğimle başlayıp cümleyi o kadar uzatıyorum ki, karşımdakinin benim ne kadar geveze olduğumdan endişe etmeye başladığını gösteren yarım kalmış gülücüklü ifadesiyle kendime geliyorum. "Yani söylemek istediğim" diye başlayıp asıl anlatmak istediğimi anlatamadan kısa kesip ana fikri veriyorum ve içimde kendimce düşünürken mükemmel bir hikaye olan olay anlamsız bir anekdota dönüşüyor.
Bugünkü belgeseli izlerken, sakin ve güvenli ses tonuyla hikayesini anlatan, kitaplarını anlatan Behiç AK'ı dinlerken huzur doldu içim. Çocuk kitaplarında anlattığı hikayeler ve bu hikayelerin ortaya çıkışı hayal dünyasını kısıtlamamak ve temiz kalmanın önemini hatırlattı bana. Huzurla yaşanabileceğini ve değişmek zorunda olunmadığını. Aslında sahip olduğumuz bir sürü güzel değerin - mahalle, dostluk, komşuluk, esnaflık, çocukça düşünebilmek ya da çocukça anlayabilmek -kıymetini bilmek, yok etmemek gerektiğini hatırlatan bir ses tonuydu. Çocukluğunda yaşadığı yel değirmeni, ailesi ve okulu hakkındaki hikayeleri dinlerken sanki o çocuk haliyle anlattı her şeyi, değiştirmeden, yalın. Sanırım başarısının sırrı ve bu kadar güzel çocuk kitapları yazabilmesinin sebebi bu. Kesinlikle oğluma tüm kitaplarını okuyacağım.
Behiç AK tarafından yazılan çocuk kitapları[kaynak : Vikipedi)
Yüksek Tansiyonlu Çınar Ağacı
Gökdelene Giren Bulut
Büyükannem ve Miyop Ejderha
Uyurgezer Bir Fil
Rüzgarın Üzerindeki Şehir
Kedi Adası
Bizim Tombiş Taştan Hiç Anlamıyor
Ben ne zaman doğdum?
Benim Bir Karışım
Tombiş Maskeli Baloya Katılmak istemiyor
Karadenizdeki Yunus
Doğumgünü Hediyesi
Ayşe nin Bulut Projesi
Dikkat Su
Dikkat Dünya
Bilyalar
Güneşi bile tamir eden adam
Alaadin' in geveze su boruları
Kedilerin kaybolma mevsimi
Vapurları seven çocuk
Havva ile kaplumbağa
Pat karikatür Okulu
Galata'nın Tembel Martısı
Akvaryumdaki Tiyatro
Buzdolabındaki Köpek
Geçmişe tırmanan merdiven
Ses tonundan huzur veren, hikaye anlatmayı, insanları etkilemeyi bilen insanlara bayılıyorum. Ben konuşmaya başladığımda, anlatmak istediğimle başlayıp cümleyi o kadar uzatıyorum ki, karşımdakinin benim ne kadar geveze olduğumdan endişe etmeye başladığını gösteren yarım kalmış gülücüklü ifadesiyle kendime geliyorum. "Yani söylemek istediğim" diye başlayıp asıl anlatmak istediğimi anlatamadan kısa kesip ana fikri veriyorum ve içimde kendimce düşünürken mükemmel bir hikaye olan olay anlamsız bir anekdota dönüşüyor.
Bugünkü belgeseli izlerken, sakin ve güvenli ses tonuyla hikayesini anlatan, kitaplarını anlatan Behiç AK'ı dinlerken huzur doldu içim. Çocuk kitaplarında anlattığı hikayeler ve bu hikayelerin ortaya çıkışı hayal dünyasını kısıtlamamak ve temiz kalmanın önemini hatırlattı bana. Huzurla yaşanabileceğini ve değişmek zorunda olunmadığını. Aslında sahip olduğumuz bir sürü güzel değerin - mahalle, dostluk, komşuluk, esnaflık, çocukça düşünebilmek ya da çocukça anlayabilmek -kıymetini bilmek, yok etmemek gerektiğini hatırlatan bir ses tonuydu. Çocukluğunda yaşadığı yel değirmeni, ailesi ve okulu hakkındaki hikayeleri dinlerken sanki o çocuk haliyle anlattı her şeyi, değiştirmeden, yalın. Sanırım başarısının sırrı ve bu kadar güzel çocuk kitapları yazabilmesinin sebebi bu. Kesinlikle oğluma tüm kitaplarını okuyacağım.
Behiç AK tarafından yazılan çocuk kitapları[kaynak : Vikipedi)
Yüksek Tansiyonlu Çınar Ağacı
Gökdelene Giren Bulut
Büyükannem ve Miyop Ejderha
Uyurgezer Bir Fil
Rüzgarın Üzerindeki Şehir
Kedi Adası
Bizim Tombiş Taştan Hiç Anlamıyor
Ben ne zaman doğdum?
Benim Bir Karışım
Tombiş Maskeli Baloya Katılmak istemiyor
Karadenizdeki Yunus
Doğumgünü Hediyesi
Ayşe nin Bulut Projesi
Dikkat Su
Dikkat Dünya
Bilyalar
Güneşi bile tamir eden adam
Alaadin' in geveze su boruları
Kedilerin kaybolma mevsimi
Vapurları seven çocuk
Havva ile kaplumbağa
Pat karikatür Okulu
Galata'nın Tembel Martısı
Akvaryumdaki Tiyatro
Buzdolabındaki Köpek
Geçmişe tırmanan merdiven
20 Kasım 2013 Çarşamba
Kendimi kontrol edemiyorum, bütün cinler tepemde, şaka yapmayın dostlar, bugün biraz var bende...
Gençkan'ın muhteşem video'suyla güne uyanmanın tazelik ve mutluluğuyla kıpır kıpır oldu içim:))
Ne istediğinden hiçbir zaman emin olamamak ne kadar garip bir duygu. Yani ne istediğinden emin olamamak derken hayatta birçok şeyden emin hissediyorsun da, zamanla işler g.tünde patlayınca bu sefer yeni isteklerin konusunda "yine mi ben heveslenicem de sonunda patlicak?" endişesi kaplıyor içini. İşte böyle zamanlarda keşke çocuk kalsaydım, keşke ergenliğin arkasına saklanabilseydim, keşke toydur olur diyebilselerdi diyorum.
Bir yerden sonra hayattaki kredilerinizi tüketip artık "yok artık kaç yaşına geldin, bu da yapılmaz" diyecek aile büyükleri, arkadaşlar, yüzüne gülen ardından dedikodu yapan dost görünümlü kişiler falan türüyor bir yerde. Hiç birini takmıyormuş gibi görünsen de alacağın her heyecanlı kararın bir freni oluyor artık. Öyle deli projelere atlayamıyorsun, bunun için ancak yurtdışına kaçman çevrende yeni insanlarla sıfırdan, hakkında eleştiri yapamayacakları ve kendini istediğin gibi sunabileceğin bir hata başlaman gerek, belki de şehir dışında bilemiyorum. Bu gibi başlangıç ya da kaçışlar da belli bir yaş aralığına göre. Yaşlandım demiyorum, cesaretim yok da demiyorum ama artık kendinden ne yapsan kaçamayacağını ve aslında hayatın çok da iyi şeyler sunamadığını, insan zihninin sanki hep daha iyisi varmış gibi bir illüzyon yaratarak, hali hazırda sahip olduklarının kıymetini bilememeni sağladığını idrak etmiş bulunmaktayım. Bu yüzdendir ki hayatımdaki her bir insan, her bir nefes çok kıymetli. Hiçbirinin üzülmesine kırılmasına acı çekmesine tahammülüm yok. Bu yüzden hayat bana güzel, gelmişimle geçmişimle yaptığım hatalarımla, yakınımda olanlarla, uzağıma gidenlerle, tüm hayatımla bir bütün halinde bugüne geldim ve içimde atan bu ikinci kalp yakında hayatımıza neşe ve mutluluk ekleyecek. Artık benim hane'm tam bir yuvaya dönüşecek, miniş eller ayaklar, pamuk yanaklar gıdılar, pudra kokuları, bazen "pefff yine mi zıçtı bu" nidaları, aa ateşi mi var endişeleri, uykusuzluk, heyecan, koşturmaca arasında yepyeni bir hayat.
Ne zaman geleceksin bilmiyorum oğlum ama kafamda deli sorular, tek dileğim; önce sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir insan olman ve sonra da vicdanlı bir birey olarak hayata karışman. Sonrasında doktor olmuşsun, futbolcu olmuşşsun, işsiz olmuşsun... Ne olacaksan orasına razıyız da sağlık, mutluluk, huzur ve vicdanın hep yanında olsun... (NOT: yıllar sonra "anne ben çalışmicam ya dünyayı dolaşcam, baaak sen de zaten yazmışsın zamanında ne yaparsan yap kabulüm demişssin " diyerek bu yazıyı delil olarak kullanma iznin yok oğliş, yemezler , eninde sonunda anne baba olicez, el classico, bakma bu hormonel geyiklere sen :))
Ne istediğinden hiçbir zaman emin olamamak ne kadar garip bir duygu. Yani ne istediğinden emin olamamak derken hayatta birçok şeyden emin hissediyorsun da, zamanla işler g.tünde patlayınca bu sefer yeni isteklerin konusunda "yine mi ben heveslenicem de sonunda patlicak?" endişesi kaplıyor içini. İşte böyle zamanlarda keşke çocuk kalsaydım, keşke ergenliğin arkasına saklanabilseydim, keşke toydur olur diyebilselerdi diyorum.
Bir yerden sonra hayattaki kredilerinizi tüketip artık "yok artık kaç yaşına geldin, bu da yapılmaz" diyecek aile büyükleri, arkadaşlar, yüzüne gülen ardından dedikodu yapan dost görünümlü kişiler falan türüyor bir yerde. Hiç birini takmıyormuş gibi görünsen de alacağın her heyecanlı kararın bir freni oluyor artık. Öyle deli projelere atlayamıyorsun, bunun için ancak yurtdışına kaçman çevrende yeni insanlarla sıfırdan, hakkında eleştiri yapamayacakları ve kendini istediğin gibi sunabileceğin bir hata başlaman gerek, belki de şehir dışında bilemiyorum. Bu gibi başlangıç ya da kaçışlar da belli bir yaş aralığına göre. Yaşlandım demiyorum, cesaretim yok da demiyorum ama artık kendinden ne yapsan kaçamayacağını ve aslında hayatın çok da iyi şeyler sunamadığını, insan zihninin sanki hep daha iyisi varmış gibi bir illüzyon yaratarak, hali hazırda sahip olduklarının kıymetini bilememeni sağladığını idrak etmiş bulunmaktayım. Bu yüzdendir ki hayatımdaki her bir insan, her bir nefes çok kıymetli. Hiçbirinin üzülmesine kırılmasına acı çekmesine tahammülüm yok. Bu yüzden hayat bana güzel, gelmişimle geçmişimle yaptığım hatalarımla, yakınımda olanlarla, uzağıma gidenlerle, tüm hayatımla bir bütün halinde bugüne geldim ve içimde atan bu ikinci kalp yakında hayatımıza neşe ve mutluluk ekleyecek. Artık benim hane'm tam bir yuvaya dönüşecek, miniş eller ayaklar, pamuk yanaklar gıdılar, pudra kokuları, bazen "pefff yine mi zıçtı bu" nidaları, aa ateşi mi var endişeleri, uykusuzluk, heyecan, koşturmaca arasında yepyeni bir hayat.
Ne zaman geleceksin bilmiyorum oğlum ama kafamda deli sorular, tek dileğim; önce sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir insan olman ve sonra da vicdanlı bir birey olarak hayata karışman. Sonrasında doktor olmuşsun, futbolcu olmuşşsun, işsiz olmuşsun... Ne olacaksan orasına razıyız da sağlık, mutluluk, huzur ve vicdanın hep yanında olsun... (NOT: yıllar sonra "anne ben çalışmicam ya dünyayı dolaşcam, baaak sen de zaten yazmışsın zamanında ne yaparsan yap kabulüm demişssin " diyerek bu yazıyı delil olarak kullanma iznin yok oğliş, yemezler , eninde sonunda anne baba olicez, el classico, bakma bu hormonel geyiklere sen :))
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)