30 Aralık 2013 Pazartesi

Yeni yıla yeni statü

Anneyim artık ; Sıkı giyin!, Ben sana demiştim!, Akşam yatmak bilmezsin sabah kalkmak bilmezsin! Tarzı klişeler bende güzel durur. Artık yüzüme gülüp arkalümdan oflayabilir ya da sözlerimi ciddiye alıp ne kadar bilge olduğuma memnun olabilir, çevremde güvenli bir hayata eşlik eden sıcak poğaça ve keklerin keyfini sürebilirsiniz...

Doğurmakla anne olunmuyor diyen halt etmiş, sanki yüzyıllardır hamileymişim de şu an yepyeni bir vücuda gelmişim gibi hissediyorum. Diğer yandan haklı yanı ise, insan olan bu kendi imalatı olan pür mucizeyi nasıl bırakır, nasıl onu yanından ayırır, nasıl ona muhtaç olan bu minik insan yavrusunu beslemez, sevmez? Mümkünatı yok, bunu yapabilenin yaradılışında eksik bir şeyler var. Annelik geni eklenmemiş olabilir ya da zeka kıtlığı olmalı... Bu herhangi bir şekilde özgürlükle ya da seçimlerle alakalı bir şey değil... Bu tamamen bir mucizenin parçası olmakla ilgili. Bu yaptığın seçimin sonucunda hayatın sana bağışladığı bir ödül ve kıymetini bilmek genlerinde var zaten. Kimsenin sana şunu şöyle yap demesine gerek yok! Vücut sıvınla beslenen bir canlı var düşünsene! Aklın almaz ama mucizeler gerçek oluyor üstelik her gün binlercesi hastanelerde, evlerde kucaklara veriliyor, isimlendiriliyor. Hayat aynı hastane koridorlarında birinin kollarından en sevdiğini alırken birine en seveceğini bağışlıyor...

Bebek denince aklınıza uykusuz geceler, çığlıklar, zırlamalar, sorular, hastalıklar, sorumluluklar, sıkıntılar mı geliyor? Benim aklıma gelen yalnızca, hiç görmeden sadece kokunu aldığı için sakinleşen ve güvende hisseden minik bir can... O her şeye değer...

Hoşgeldin oğlum, yeni yıl seninle birlikte bize sağlık, huzur ve mutluluk getirsin!



25 Kasım 2013 Pazartesi

Sonbahardan kışa, yeni bir yıla doğru, yine büyük umutlar...

Hayatınızda her yeni yılı yeni bir başlangıca, bambaşka bir hayata geçiş olarak yorumladığınız olur mu? Benim için her yeniyıl aynı heyecan, sanki havai fişekler çakacak ve herkes beni tebrik edecek, sanki bu yıl Oscar benim olacak, sanki...




Aralık'ta doğmuş olmamın da bunda etkisi var bence. Sonuçta bütün bir yılın en özel zamanı doğum günüm. O gün sadece bana özel ve herkes varlığımı tebrik ediyor, hayatlarında olduğum için teşekkür ediyorlar. Biraz özel hissetmek hakkım. İşte bununla birlikte 10 gün sonra da yeni yıla gireceğimi düşününce iyice gaza geliyorum: "Bu yıl benim yılım olacak! Her şey eskisinden bin kat iyi olacak hissediyorum " replikleriyle geçen bir koca ay Aralık benim için. Bu gazın sönmesi çok uzun sürmüyor tabi, sabırsızlığım da eklenince Ocak ayının 10'u gelmiş hala aybaşında hesap sıfırlanıyor, yine kredi kartları, yine piyango falan vurmamış; gezegenimize dönüş yapıp hayatıma yine aynı mutlulukla devam ediyorum.

İşte tüm bu duygu geçişlerinin etkisi biraz da kış ayı bence. Şimdi yeni yıla yazın girdiğimizi düşünsenize? Kış, tamamen kendini dinleme, geliştirme ayı. Yaz ise daha çok gezme, eğlenme ve dinlenme zamanı. Kış boyunca biriktirdiklerimizi harcama zamanı belki... Yeni yıla yazın giren ülkeler var, deniz kenarlarında fenerler ve kumsal ateşli partilerle kutluyorlar yeni yılı.Tamam yine çok eğlenceli olurdu ama bence o zaman kış boyu çok sönük geçerdi. Yani şöyle bir düşününce; yaz demek zaten eğlence demek, kış ise evde patiklerini giymiş, mısır patlaklı sevdiğine sarılışmacalı, ellerini ovalaya ovalaya kalorifere koşmacalı bir zaman dilimiyken yeni yıl partileri kışa bir hareket ve parti havası katıyor. Yeni yıl da yazın olsaydı kışın hiç havası kalmazdı bence. Daha da uzun gelirdi herkese.

Bu yıl yeni yıldan ne bekliyorsunuz? Umut etmek çok zevkli, Ocak ayının ortasını görmeden sönecek bile olsa bu heyecanla yeni yılın mucizelerini beklemeyi öneriyorum herkese. Bu yıl bize zaten mucizeleriyle geliyor, belki bu yıl sizin de yılınız olur? Hayalleri unutmamak, masalları ve çocukluğu hiç bırakmadan mutlu olmak bu hayatı çekilir kılan en önemli yanlardan biri. Hayallerinizi ve beklentilerinizi hiç kaybetmeyin. Ki yalnızca hayaller olarak kalmayıp gerçekleşecek heyecanı bir gün bulabilsinler...

22 Kasım 2013 Cuma

Pusetler dolusu bebekler var her yerde, hiçbiri senin ya da benim değil ...

Sanıyor musun ki sahip oldukların gerçekten sana ait? Hiçbir şeyi sahiplenemez hiçbir şey için "bu benim" diyemezsin. Hayat gün gelir en güzel şekilde alır elinden. Ister inanç de adına, ister isimlendir o inancı "hristiyanlık, Müslümanlık, budizm"ya da "şamanizm" adına... Ne dersen de, evren de, enerji de... Kabul etmen gereken tek şey sahip olduklarını er ya da geç kaybedeceğin gerçeği. Böyle bir evrende yaşıyorken yapabileceğin tek şey elindekilerin sadece emanet olduğunu kabullenmek ve yalnızca sevmek. Çünkü seversen hiç kaybetmezsin, döner dolaşır sevgiyi bulur. İşte ancak o zaman sahiplenebilirsin sevdiğini. Senin istediğin gibi olmasa da, hiçbir şey beklemeden sevebildiğinde artık yanına olmasına gerek kalmaz.

Büyüyüp de ergen olunca nasıl isyankar oluyor insan. Özgürüm ben! Bireyim! Rahat bırakın beni! Herkes bana karşı! En çok aklımızdan geçenler oluveriyor. Tüm dünya bir oluyor sanki mutsuzluğumuz için, melankolik müzikler, acı çeken insanlar daha yakın gelmeye başlıyor bize. Oysaki evimizin sıcaklığında ait olduğumuz yerde kalabiliriz. Anne babamızın dizi dibinde bir ömür. Hangimiz o sıcaklığı özlemiyor ki? Ama gerçekten hangimiz dönmek ister baba evine? Gerçek anlamda geriye dönmek, kısaca gerilemek değil midir bu? Halbuki hayata hep ilerlemek için çıkmadık mı? Böyle bir durumu kendimiz yaşamışken yarın bir gün sahip olduğumuz evlatların kendi ayakları üzerinde durma çabaları karşısında nasıl bencil davranabiliriz peki? Hiç bırakmasa, hiç uzaklaşmasa... Ya da benim onun için hayal ettiğim mesleğe sahip olsa, yanında benim ona yakıştırdınız bir eş olsa... Bu onun hayatı olur mu o zaman? Böyle şeyler için sanal bebek üretildi bi zaman, onlar daha başarılı hiç ayırmazsan yanından ne komut verirsen o olur. 

Şimdi böyle bir çıkarıma hemfikir olabiliyorsanız elbet bir gün sahiplendiğiniz evladınızın da bir hayatı, sizden bağımsız bir geleceği, planları ve projeleri olacağına da şimdiden hazırlayın kendinizi! Bunları anlatma sebebim aslında hormonlu yoğunlukla hissettiklerim diyebiliriz. 9 ay öyle uzun bir zaman ki, sanki içimde büyüyen hayat benimin, hiç gitmesinmiş, canım kanım olup beni hiç bırakmasının gibi sahiplenesin geliyor. Bu durum "annelik" olarak adlandırılıp ilerde; "50 yaşına da gelsen annen için çocuk kalırsın" klişesine dönüşür. Çok tehlikeli bir bağ, yani mükemmel ama çok dikkatli olunası. Insan hayatında bu kadar kıymetli bir şeye sahip olunca "myyy preciousssss" diye pamuklara sarıp saklamak isteyebilir. Çocuk gelişimi zor zanaat zira, hem sonunda nasıl yetiştirirsen yetiştir bir birey olacak. Aynı ailede yetişen çocuklardan birinin başarılı bir avukat bir diğerinin katil olabilmesi gibi, hayat bize nasıl bir plan hazırladıysa elimizden geldiğince uyum sağlayacağız ama eninde sonunda, büyük Türk düşünürü Demet Akalın'ın dediği gibi: olaaacaaak, olacak!

Kafamda deli sorulaaar ...


21 Kasım 2013 Perşembe

Bugün Behiç AK günüm.

Güne kahvaltı sırası güzel bir belgeselle başladım. Behiç AK'ın kendi kitaplarının hikayesini anlattığı bir belgesel, en sevdiğim belgesel kanalında...

Ses tonundan huzur veren, hikaye anlatmayı, insanları etkilemeyi bilen insanlara bayılıyorum. Ben konuşmaya başladığımda, anlatmak istediğimle başlayıp cümleyi o kadar uzatıyorum ki, karşımdakinin benim ne kadar geveze olduğumdan endişe etmeye başladığını gösteren yarım kalmış gülücüklü ifadesiyle kendime geliyorum. "Yani söylemek istediğim" diye başlayıp asıl anlatmak istediğimi anlatamadan kısa kesip ana fikri veriyorum ve içimde kendimce düşünürken mükemmel bir hikaye olan olay anlamsız bir anekdota dönüşüyor.

Bugünkü belgeseli izlerken, sakin ve güvenli ses tonuyla hikayesini anlatan, kitaplarını anlatan Behiç AK'ı dinlerken huzur doldu içim. Çocuk kitaplarında anlattığı hikayeler ve bu hikayelerin ortaya çıkışı hayal dünyasını kısıtlamamak ve temiz kalmanın önemini hatırlattı bana. Huzurla yaşanabileceğini ve değişmek zorunda olunmadığını. Aslında sahip olduğumuz bir sürü güzel değerin - mahalle, dostluk, komşuluk, esnaflık, çocukça düşünebilmek ya da çocukça anlayabilmek -kıymetini bilmek, yok etmemek gerektiğini hatırlatan bir ses tonuydu. Çocukluğunda yaşadığı yel değirmeni, ailesi ve okulu hakkındaki hikayeleri dinlerken sanki o çocuk haliyle anlattı her şeyi, değiştirmeden, yalın. Sanırım başarısının sırrı ve bu kadar güzel çocuk kitapları yazabilmesinin sebebi bu. Kesinlikle oğluma tüm kitaplarını okuyacağım.


Behiç AK tarafından yazılan çocuk kitapları[kaynak : Vikipedi)
Yüksek Tansiyonlu Çınar Ağacı
Gökdelene Giren Bulut
Büyükannem ve Miyop Ejderha
Uyurgezer Bir Fil
Rüzgarın Üzerindeki Şehir
Kedi Adası
Bizim Tombiş Taştan Hiç Anlamıyor
Ben ne zaman doğdum?
Benim Bir Karışım
Tombiş Maskeli Baloya Katılmak istemiyor
Karadenizdeki Yunus
Doğumgünü Hediyesi
Ayşe nin Bulut Projesi
Dikkat Su
Dikkat Dünya
Bilyalar
Güneşi bile tamir eden adam
Alaadin' in geveze su boruları
Kedilerin kaybolma mevsimi
Vapurları seven çocuk
Havva ile kaplumbağa
Pat karikatür Okulu
Galata'nın Tembel Martısı
Akvaryumdaki Tiyatro
Buzdolabındaki Köpek
Geçmişe tırmanan merdiven

20 Kasım 2013 Çarşamba

Kendimi kontrol edemiyorum, bütün cinler tepemde, şaka yapmayın dostlar, bugün biraz var bende...

Gençkan'ın muhteşem video'suyla güne uyanmanın tazelik ve mutluluğuyla kıpır kıpır oldu içim:))

Ne istediğinden hiçbir zaman emin olamamak ne kadar garip bir duygu. Yani ne istediğinden emin olamamak derken hayatta birçok şeyden emin hissediyorsun da, zamanla işler g.tünde patlayınca bu sefer yeni isteklerin konusunda "yine mi ben heveslenicem de sonunda patlicak?" endişesi kaplıyor içini. İşte böyle zamanlarda keşke çocuk kalsaydım, keşke ergenliğin arkasına saklanabilseydim, keşke toydur olur diyebilselerdi diyorum.

Bir yerden sonra hayattaki kredilerinizi tüketip artık "yok artık kaç yaşına geldin, bu da yapılmaz" diyecek aile büyükleri, arkadaşlar, yüzüne gülen ardından dedikodu yapan dost görünümlü kişiler falan türüyor bir yerde. Hiç birini takmıyormuş gibi görünsen de alacağın her heyecanlı kararın bir freni oluyor artık. Öyle deli projelere atlayamıyorsun, bunun için ancak yurtdışına kaçman çevrende yeni insanlarla sıfırdan, hakkında eleştiri yapamayacakları ve kendini istediğin gibi sunabileceğin bir hata başlaman gerek, belki de şehir dışında bilemiyorum. Bu gibi başlangıç ya da kaçışlar da belli bir yaş aralığına göre. Yaşlandım demiyorum, cesaretim yok da demiyorum ama artık kendinden ne yapsan kaçamayacağını ve aslında hayatın çok da iyi şeyler sunamadığını, insan zihninin sanki hep daha iyisi varmış gibi bir illüzyon yaratarak, hali hazırda sahip olduklarının kıymetini bilememeni sağladığını idrak etmiş bulunmaktayım. Bu yüzdendir ki hayatımdaki her bir insan, her bir nefes çok kıymetli. Hiçbirinin üzülmesine kırılmasına acı çekmesine tahammülüm yok. Bu yüzden hayat bana güzel, gelmişimle geçmişimle yaptığım hatalarımla, yakınımda olanlarla, uzağıma gidenlerle, tüm hayatımla bir bütün halinde bugüne geldim ve içimde atan bu ikinci kalp yakında hayatımıza neşe ve mutluluk ekleyecek. Artık benim hane'm tam bir yuvaya dönüşecek, miniş eller ayaklar, pamuk yanaklar gıdılar, pudra kokuları, bazen "pefff yine mi zıçtı bu" nidaları, aa ateşi mi var endişeleri, uykusuzluk, heyecan, koşturmaca arasında yepyeni bir hayat.

Ne zaman geleceksin bilmiyorum oğlum ama kafamda deli sorular, tek dileğim; önce sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir insan olman ve sonra da vicdanlı bir birey olarak hayata karışman. Sonrasında doktor olmuşsun, futbolcu olmuşşsun, işsiz olmuşsun... Ne olacaksan orasına razıyız da sağlık, mutluluk, huzur ve vicdanın hep yanında olsun... (NOT: yıllar sonra "anne ben çalışmicam ya dünyayı dolaşcam, baaak sen de zaten yazmışsın zamanında ne yaparsan yap kabulüm demişssin " diyerek bu yazıyı delil olarak kullanma iznin yok oğliş, yemezler , eninde sonunda anne baba olicez, el classico, bakma bu hormonel geyiklere sen :))

18 Ekim 2013 Cuma

Gelecek

Sizler için nasıl bir kavram bilemiyorum ama benim için parlak ve mutlu. Benim için - çoğu zaman - her şey parlak ve mutlu zaten.Yay burcuyum pozitif ve yapıcıyım. İşin gerçekten canımı sıkan yanı ise hiç bir şeye ilgimin yeterince uzun sürmemesi. Herhangi bir şeyden çok çabuk sıkılmam ve derhal kanalı değiştirmem. Bunun sonucunda ne mi oluyor? Kafamda bir sürü cevapsız soru ve yarım bilgiyle her konuda konuşabileceğim birkaç cümlem ama toplamda sıfır konuda nitelikli ve detaylı bilgi. İstediğim tek şey kitap yazmak. Başladığım 500 giriş paragrafım var ve her seferinde vazgeçtim. Ömrüm yettiğinde yayınlanacak bir kitabım, okunan yazılarım ve gerçekleştirdiğim hayallerim olacağını biliyorum. Çünkü daha önce de söyledim, benim geleceğim hep parlak düşüncelerim hep olumludur. Peki neden şimdi değil? Çünkü hep ertelerim, erteledikçe sıkılır, sıkıldıkça kaçarım. Bu hangi noktada son bulacak ve gevelemeyi bırakacağım bilemiyorum. Sonu geldiğinde başlangıç noktam bu blog mu olacak onu da bilmiyorum. Ama elbet bu kararsızlığın sonunda güzel bir yol beni bekliyor, sevdiğim ve sahip olduğum güzel şeyleri paylaşabileceğim bir alan, kendi dünyam ve kendi okurlarımla kısa ve acısız bir ömür. Hayallerim huzurla ve mutlulukla ilgili. Ne dininiz ne de siyasetiniz umrumda...

7 Ekim 2013 Pazartesi

Misafir

Artik hayatimiza katilacak yeni bir bireyin heyecani tam anlamiyla icimizde. O kadar gercek ki; 2 ay sonra hayatimiz hic eskisi gibi olmamacasina degisecek. Umutla hasretle gun sayiyoruz gelecek minik misafirimize. Hayatimizin tamamini adayabilecegimiz, sevmenin yeni bir seklini ogrenecegimiz bir yoldas. Oglumuz. Gelse de sevsek...

3 Temmuz 2013 Çarşamba

BORING LIFE

Calismaktan o kadar sıkılıyorum ki, çalışmak yerine blog yazmak dünyanın en cazip işi gibi geliyor... Sanırım öyle ama hayatı boyunce hiç bir şeyi tam yapamamış olan ben, herhangi bir blogu ne kadar süre paylaşımcılara verimli şekilde sürdürebilirim bilemiyorum... Yine de denemeye değer. Bu sıcak yaz gününde iş yerinde olmaktansa düşünce gücüyle, duyduğun otoyoldan gelen araba seslerini dalga sesi olarak hayal et. Etraftaki insanlar piknik yapıyori hamaklarında soğuk içkilerini yudumluyorlar... Evet... Telefonlar çalmasa uzunca sure devam edilebilir, terapi falan yapılabilir. Kendime rutini renklendirecek seyler buldugumda hayat daha eglenceli olacak. Su anda yaptigim seye devam edebilirsem hayatimin daha renkli olacagindan eminim.

1 Nisan 2013 Pazartesi

Umut dunyasi

Ne saniyordum bilmiyorum ama hayatin daha guzel olacagini ummustum. Sorun tamamen bende. Sebebi de tatminsizlik. Bunun bir cozumu yok, cunku nedeni insan olmam. Biliyorum ki bugun mutsuz olmak icin ufacik bile nedenim yok. Yine de dert tarayan ruhum viyak viyak... Allahtan bazi kitaplar var, Allah'tan bazi insanlar var.

Simdi desem ki birakiyorum ulan her seyi, ne kendimi uzerim ne sikinti cekerim! Yer mi? Yemez haci, iki gun sonra patlangac. Anca kendimi rahatlatirim boyle. Yazmak iyi gelir. Ne dedigimi kimse anlamaz. Bir ben bir de benden olanlar anlar, dostlar a dostlar gececek bu gunler, yine gunes acacak, her kisin sonu bahar, sukur ki ask var, sukur ki dost var, sukur ki ana var, oh!